Sekiz bin yıllık tarihiyle görülecek sayısız güzelliğe sahip İstanbul, dünyanın en çok turist çeken şehirlerindendir. Tarihte birçok medeniyet bu şehire ev sahipliği yaptı. Bugün birçok tarihi mekanıyla birlikte, bizlere adeta görsel bir kütüphane.
Bugün İstanbul'da gezilecek yerler arasından çoğu, insanlara her defasında farklı çağrışımlar yapmaktadır. Her birinin ayrı değeri ve tarihi mevcut. Bu güzel şehrin saymakla bitmeyen tarihi güzelliklerine gelin beraber göz atalım.
Ayasofya
Bugün İstanbul'da gezilecek yerler konusu açıldığında akla gelecek ilk yerlerden biridir Ayasofya. Bu tarihi yarımadayı keşfetmeye Ayasofya Müzesi'nden başlayalım.
Ayasofya Müzesi, mimarlık tarihinin ayakta kalmış en büyük yapıtlarından biridir. Doğu Roma İmparatorluğu'nun İstanbul'da yaptığı en büyük kilisedir. Bu tarihi yapı ilk yapıldığı zaman Megale Ekklesia yani Büyük Kilise olarak adlandırılmıştır. Beşinci yüzyıldan itibaren Kutsal Bilgelik anlamına gelen Ayasofya ismiyle anılmaya başlanmıştır.
Ayasofya, Doğu Roma İmparatorluğu süresince kralların taç giydiği en büyük kilise olarak, katedral işlevi görmüştür. Aynı yerde tam üç kez yeniden inşa edilmiştir.
İlk kilise, İmparator Konstantios tarafından 360 yılında inşa edilmiştir. Üstü ahşap çatı ile örtülmüştür. Uzunlamasına gelişen bir yapısı vardır. İmparator Arkadios'un karısı Eudoksia ile İstanbul Patriği Chrysostomos arasında büyüyen sorunlar bu yapıya zarar vermiştir. Bu anlaşmazlıkların sonucunda patriğin sürgüne gönderilmesi halkı ayaklandırmıştır. 404 yılında halk ayaklanması sonucu kilise yakılıp yıkılmıştır.
Günümüzde ilk yapılan kiliseye dair herhangi bir kalıntı bulunmamaktadır. Fakat müzede bulunan Megale Ekklesia damgalı tuğlaların bu yapıya ait olduğu varsayılmaktadır.
İkinci kilise, İmparator II. Theodosios tarafından 415 yılında aynı yere inşa edilmiştir. Bu yapının ahşap çatı ile örtülü, beş nefli ve anıtsal bir girişe sahip olduğu bilinmektedir. Kilise, İmparator Justinianos döneminde çıkan Nika İsyanı sonucunda yıkılmıştır. 1935'te yapılan kazılarda, ikinci yapıya ait basamaklar, sütunlar ve On İki Havari'yi temsili yapılar bulunmuştur. Yapıya ait diğer parçalar ise batı kısımdaki bahçede yer almaktadır.
Günümüz Ayasofya yani üçüncü yapı, İmparator Justinianos tarafından inşa edilmiştir. Yapı, dönemin önemli iki mimarı Isidoros ve Anthemios tarafından yapılmıştır. 532 yılında başlayan inşa beş yıl sonra tamamlanmıştır. Kaynaklara göre 27 Aralık'ta törenle açılışı yapılmıştır.
İmparator Justinianos, Ayasofya'nın daha gösterişli olması için en güzel mimari parçaların toplatılmasını emretmiştir. Yapıda kullanılan sütun ve mermerler, antik şehirlerden özel olarak getirilmiştir. İç yapıda renkli mermerlerin kullanımıyla dekoratif bir zenginlik sağlanmıştır. Artemis Tapınağı'ndan getirilen sütunlar neflerde, Mısır'dan getirilen sütunlar ise yarım kubbelerin altında kullanılmıştır. Yapıda toplam olarak tam 104 adet sütun kullanılmıştır.
Ayasofya'da, Doğu Roma İmparatorluğu döneminde imparatorların taç giyme merasimleri yapılırdı. Ayasofya'da ana bölümün sağındaki renkli taşlardan oluşan bölüm, o dönemde taç merasimi yapılan yerdir.
Ayasofya, İstanbul'un Fethi'nden sonra camiye dönüştürüldü. Zarar gören yerleri onarılarak payandalar yapıldı. Yapının kuzeyine Fatih Sultan Mehmet döneminde bir medrese yaptırılmıştır. Sultan Abdülaziz döneminde, yeniden yapılandırma sırasında medrese yıkılmış ve 1873-74 yıllarından yeniden yapılmıştır. 1936 yılında yıkılan medresenin kalıntıları 1982 yılında yapılan kazı çalışmalarında ortaya çıkmıştır. Osmanlı döneminde yapıya cami dekorasyonları eklenmiştir.
Sultan Abdülmecid döneminde ana bölüme sekiz adet hat levhası yerleştirilmiştir. Bu levhalar İslam dünyasının en büyük hat levhaları olarak bilinmektedir. Sonra Mustafa Kemal Atatürk'ün emri üzerine müzeye çevrilmiş ve 1 Şubat 1935 yılında ziyaretlere açılmıştır.
İlk yapıldığı zamanlarda yayvan kubbe, büyük kubbe ve doğu yarım kubbeler depremlerde çatlamıştır. Kubbelerin onarımı genç mimar Isidoros tarafından yapılmıştır. Isidoros onarım sırasında, kubbelerin yüksekliğini yedi metre yukarı çekmiştir. Ve böylece kubbeler daha hafif ve küçük hale gelmiştir.
Osmanlı döneminde Ayasofya'da Fatih Sultan Mehmet tarafından başlatılan onarım çalışmaları daha sonra devam ettirilmiştir. Ayasofya'daki en önemli onarım çalışmaları Sultan Abdülmecid döneminde yapılmıştır. Mihrabın yan taraflarında bulunan bronzdan yapılma kandiller Kanuni Sultan Süleyman tarafından hediye edilmiştir.
Müze; yaz döneminde 09.00-19.00 arası, kış döneminde 09.00-17.00 arasında müzekart ile ziyaret edilebiliyor.
Topkapı Sarayı
Topkapı Sarayı, Osmanlı İmparatorluğu'nun 400 yıl boyunca yönetildiği ve saray ailesinin yaşadığı tarihi yapıdır. Tahta çıkma merasimlerinden her türlü dönemsel olgulara ev sahipliği yapan bu ihtişamlı saray ziyaretlerinizi beklemektedir. Sarayın büyük tarihine gelin yakından göz atalım.
Topkapı Sarayı, İstanbul'un Fethi'nde sonra 1460 yılında yapılmaya başlanmıştır. 1478 yılında tamamlanan saray 700.000 metrekarelik alan üzerine yapılmıştır. Fatih Sultan Mehmet'ten itibaren 400 yıl süre boyunca imparatorluğun idare merkezi olmuştur. Aynı zamanda eğitim ve sanat merkezi olarakta kullanılmaktaydı. 19. yüzyılın ortalarında hanedanın Dolmabahçe Sarayı'na taşınması üzerine boşaltılmıştır. Lakin önemini her daim korumuştur.
Cumhuriyetin kuruluşundan sonra müze haline getirilen Topkapı Sarayı, Cumhuriyet'in ilk müzesi olmuştur. Topkapı Sarayı, günümüzde yaklaşık olarak 300,000 metrekarelik bir alan kaplamaktadır. Mimari yapısı ve arşivleri ile dünyanın en büyük saray müzelerinden biridir.
Sarayın saltanat kapısı Ayasofya tarafında bulunmaktadır. Sarayın çevresi bahçeler ve meydanlardan oluşmaktadır.
Sarayın ilk avlusunda, halka hizmet yapıları bulunurdu. Halk başvuru için buraya girebiliyordu. Sarayın ikinci avlusunda ise, devlet yönetiminin gerçekleştirildiği yapılar ve divan meydanı bulunmaktaydı. Divan meydanı birçok törene ve toplantılara ev sahipliği yapıyordu. Üçüncü avlu, padişaha ait mekanları barındırmaktaydı. Bunun yanı sıra Sultan II. Murat döneminde yapılan saray okulunun yapıları da burada yer almaktaydı.
Topkapı Sarayı Müzesi'nde gezilecek yerler; harem bölümü, has oda bölümü, Köşkler Bahçesi, Hırka-ı Saadet Dairesi ve Babü's Saade olarak sıralanabilir.
Kapalı Çarşı
Beyazıt'taki 550 yıllık varlığını hala sürdüren Kapalı Çarşı, İstanbul'un en eski çarşısıdır. Fatih Sultan Mehmet tarafından inşa edilmiştir. Üzeri dam ve kubbelerle örtülü dükkanların bulunduğu tarihi bir alışveriş merkezidir. Tarihteki ismi Çarşu-yı Kebir olarak bilinmektedir.
Alanın çekirdeği iki bedestenden oluşmuştur. İlk Bedesten 1461 yılında inşa edilmiş ve Cevahir ismini almıştır. Buranın tüm geliri Ayasofya için Fatih Sultan Mehmet'e verilmiştir. Fatih Sultan Mehmet, burayı ticari merkez haline getirmiştir.
Çarşının altmış civarı sokağı ve üç binden fazla dükkanı bulunmaktadır. Toplamda 30.700 metrekarelik bir alan üzerine kuruludur. İstanbul'un hem turizm hemde ticari merkezi olarak anılmaktadır.
Cevahir Bedesteni on beş bölüme ayrılır. Her bölüm kubbeli bir görüntüye sahiptir. Türk mimarisinin önemli örneklerinden biri olan Sandal Bedesteni ise elli kubbe ile çevrelenmiştir.
Kapalı Çarşı, karışık görüntüsüne rağmen oldukça düzenli bir yapıya sahiptir. Ağa Sokağı ve Aynacılar Sokağı arasındaki bölümde dövizciler ve altıncıların renkli görüntüsü bir hizadadır. Kuyumcular caddesinden devam ettiğinizde takı imalathanesi Zincirli Han karşınıza çıkar.
Cevahir Bedesten'de sanatsal dükkanlar yer almaktadır. Zenneciler Sokağı'nın devamında muhteşem antika dükkanları ile karşı karşıya kalırsınız. Yol sonunda Cebeci Han'ı vardır. Hanın yan taraflarında bakırcılar yer almaktadır.
Kapalı Çarşı; hafta içi hergün, hafta sonu da sadece cumartesi günleri ziyarete ve alışverişe açıktır.
Bozdoğan Su Kemeri
Bozdoğan Su Kemeri, Doğu Roma İmparatoru Valens tarafından 378 yılında inşa edilmiştir. Bu sebeple Valens Su Kemeri olarak da bilinir. Fatih sınırları içinde Saraçhane bölgesinde yer alır.
Bozdoğan Su Kemeri, 250 kilometrelik bir su taşıma sisteminin parçasıdır. Antik dönemin en büyük su kanalı tesislerinden biriydi.
İstanbul'un tarih boyunca su sıkıntısı çeken bir şehir olmasından dolayı Konstantin, su kemeri inşasına başlamıştır. Temellerin ne zaman atıldığına dair kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak Konstantin'in hükmettiği 306-337 yılları arasında olduğu kesin olarak biliniyor. Konstantin başlattığı bu inşayı tamamlayamadan ölmüştür. Ve yarım kalan işi Valens tamamlamıştır. Bu yüzden yapı halk arasında Valens Su Kemeri olarak anılmıştır.
Günümüzde Bozdoğan Su Kemeri ismi daha yaygın kullanılmaktadır. Yapı, Roma döneminde birçok tadilat ve düzenlemelerden geçmiştir.
626 yılında, Avar Türkleri'nin İstanbul kuşatması sırasında kemerin bir bölümü yıkılmıştı. V. Konstantin 758 yılında kemerin zarar gören bölümlerini onarmıştır. Valens Su Kemeri, son büyük tadilatını 11. yüzyılda görmüştür.
Katolik İmparatorluğu döneminde bakımsız kalan kemer, istiladan sonra da eski değerine kavuşamadı. Bunun sebebi başkent nüfusunun aşırı bir şekilde düşmesiydi. Düşük bir nüfusa su sağlamak için su kemerine ihityaç duyulmadı.
İstanbul'un Fethi'nden sonra Fatih Sultan Mehmet, Bozdoğan Su Kemeri'ni onarttı. Ve kemere ek olarak yeni su kaynakları eklettirdi. Yaşanan su sıkıntılarından dolayı İstanbul'a hamam yapılması yasaklandı.
Bugün Bozdoğan Su Kemeri kullanılmamaktadır. Yalnızca turistik bir yer olarak işlev görmektedir.
Yerebatan Sarnıcı
532 yılında İmparator Justinianus tarafından inşa edilen Yerebatan Sarnıcı, Bazilika Sarnıcı olarakta bilinir. Uzunluğu 140 metre, genişliği 70 metre olan devasa bir yapıdır. Sarnıca 52 basamaklı taş bir merdivenle inilir. Sarnıcın içerisinde 9 metre yüksekliğinde 336 sütun bulunmaktadır. Her sütunun arasında 4.80 metrelik bir mesafe bulunmaktadır. Sütunların bir kısmı tek parçadan, bir kısmı da üst üste iki parçadan oluşmaktadır.
Sarnıcın inşasında 7000 köle çalışmıştır. Sarnıcın suyu, Valens Kemeri ve Mağlova Kemeri yardımıyla sağlanmıştır. Sarnıçtaki sütunların büyük çoğunluğu silindir şeklindedir. Sarnıcın kuzeybatı köşesinde iki sütunun altında kullanılan iki Medusa başı, Roma çağının en önemli örneklerindendir. Bu baş heykellerin nereden getirildiği tam olarak bilinmemektedir. Roma Çağı'na ait antik bir yapıdan sökülerek getirildiği varsayılmaktadır.
Medusa ile ilgili birçok mitolojik bilgi, bu yapıyı daha da dikkat çekici hale getiriyor. Efsaneye göre Medusa, yeraltı dünyasının dişi canavarı olan üç gorgonadan biridir. Medusa kendisine bakanları taşa çevirme gücüne sahiptir. O dönemlerde özel yerleri kötülüklerden korumak amacıyla bu heykeller kullanılırmış. Medusa heykelinin de bu amaçla kullanılmış olduğu varsayılıyor.
Yerebatan Sarnıcı, Osmanlı Dönemi'nde Topkapı Sarayı'nın bahçelerine su sağlamak amacıyla kullanılmıştır. Osmanlı kendi su tesislerini kurduktan sonra sarnıcı kullanmamıştır. 1544-1550 yıllarında Bizans kalıntılarını araştıran Hollandalı bir gezgin tarafından yeniden keşfedilmiştir.
Sarnıç, Osmanlı Dönemi'nde iki kere onarılmıştır. İlk onarım III. Ahmet zamanında, Mimar Kayserili Mehmet Ağa tarafından yapılmıştır. İkinci onarım ise Sultan II. Abdülhamit zamanında yapılmıştır. Cumhuriyet dönemindeki en büyük onarım ise 1985 yılında yapılmış ve 1987 yılında yeniden ziyarete açılmıştır.
Çemberlitaş
Çemberlitaş sütunu, Roma döneminde inşa edilen tarihi bir yapıdır. Konstantinopolis'in başkent olması üzerine Roma'dan getirilmiştir. Tarihte bilinen yüksekliği 57 metreyken, bugün yaklaşık olarak 35 metre civarındadır. Gelin bu tarihi sütunu yakından inceleyelim.
Çemberlitaş Meydanı, İstanbul'un yedi büyük tepesinden biridir. Konstantin buraya kendi adını taşıyan bir forum inşa ettirdi. Bu yapı, İstanbul'un ilk büyük meydanı olarak kabul gördü.
Yapının inşaası, Konstantin'in bir zafer sütunu diktirmek istemesiyle başladı. Ve 3 ton ağırlığında 9 tane çember üst üste koyularak Çemberlitaş yapıldı. Roma'daki Apollon Tapınağı'ndan getirilen Apollon heykeli, 57 metre uzunluğundaki sütunun üzerine yerleştirildi. İmparatorluğun resmi dini hristiyanlık olduktan sonra, Apollon heykeli kaldırılarak yerine imparatorların heykelleri dikilir. Komnenos zamanında bir fırtına nedeniyle heykel devrilir. Daha sonra heykel yerine büyük bir haç dikilir.
Rivayete göre, İsa'nın gerildiği haçın tahtaları, çivileri ve başındaki dikenli tel bu sütunların altında gömülüdür. Bazı yazarlara göre eşyaları getirten Konstantin'dir. Bazılarına göre ise annesi Helena'dır. Bazı hristiyanların inançlarına göre, 11. Konstantin bu sütunların altında yatmaktadır.
Çemberlitaş Meydanı, Osmanlı Dönemi'nde hareketli bir yerdi. İstanbul fethedildiğinde forum bakımsız bir haldeydi. Lakin Çemberlitaş Sütunu sağlam bir şekilde yerinde duruyordu. Fetih sonrası sütunun tepesindeki haç indirildi. Çeşitli restorasyonlardan geçen sütun günümüzde hala varlığını sürdürmektedir.
Galata Kulesi
İstanbul denilince akla ilk gelen yapılardan biri olan Galata Kulesi, dünyanın en eski kulelerinden biridir. İstanbul'da mutlaka gezilmesi gereken yerlerden biri olan bu tarihi yapı 69,90 metre yüksekliğine sahip. Kulenin isminin, Yunanca'da süt anlamına gelen gala kelimesinden geldiği varsayılıyor.
Galata Kulesi, Bizans İmparatoru Anastasius Oilosuz tarafından inşa edilmiştir. 528 yılından tamamlandıktan sonra ahşap bir fener kulesi olarak kullanılmış. Ancak bölgedeki bir yangın sebebiyle kullanılamaz hale gelmiş.
1348 yılında Cenevizliler, kuleyi taş kullanarak yeniden inşa etmişler. Bu şekilde uzunca bir dönem savunma amacıyla kullanılmış. Osmanlı'nın eline geçtikten sonra farklı amaçlarla kullanılmaya başlanmış. 16. yüzyılda kule, tersane esirlerinin barınağı olarak kullanılırken, 18. yüzyılda Mehteran Ocağı'na dönüştürülmüş. Kuleye günümüzdeki görüntüsünü veren çalışmalar II. Mahmut döneminde yapılmıştır.
Kule ziyaretlere 1967 yılında açılmıştır. Kuleye haftanın hergünü ziyaretçi kabul edilmektedir. Ziyaret saatleri 09.00 ile 19.00 arasındadır. Restoran bölümü ise saat 20.00 sonrasında açılıyor.
Rumeli Hisarı
Rumeli Hisarı İstanbul'un en önemli tarihi eserleri arasında yer almaktadır. Fatih Sultan Mehmet tarafından, fetihten önce Anadolu Hisarı'nın karşısına yapılmıştır. İstanbul'u kuşatma esnasında Karadeniz'den gelebilecek yardımları engellemek amacıyla inşa edilmiştir. Yapı, dört ay gibi çok kısa bir sürede tamamlanmıştır.
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul kuşatmasından önce bazı tedbirler alıyordu. Boğazdan geçen gemiler kontrol altına alınırsa eğer fetih kolaylaşacaktı. Bunun için Boğaz'ı kontrol altına almak için bir kale yaptırmaya karar verdi. Karaman seferinden dönüşünde Anadolu Hisarından geçen Sultan Mehmed Han, Boğaziçi'nin durumunu dikkatle incelemişti.
Anadolu Hisarı, Karadeniz'den gelen gemileri kontrol altına almaya yetmiyordu. Bu yüzden Rumeli Hisarı'nın planlarını bizzat Sultan Mehmed Han yapmıştır. Temel atılıp çalışmalara hızla başlanmıştır. Yapımı büyük bir çalışma sonucu 4 ay gibi kısa bir sürede tamamlanmıştır. Hisara, Fatih Sultan Mehmed tarafından bizzat Boğazkesen adı verilmiştir. Ancak bulunduğu konum sebebiyle zamanla Rumeli Hisarı olarak anılmaya başlanmıştır.
Rumeli Hisarı'nın yapımında kullanıla keresteler, İznik ve Karadeniz'den getirilmiştir. Taş ve kireçler, Anadolu'nun çeşitli bölgelerinden temin edilmiştir. Yapı yaklaşık olarak 60,000 metrekare alana kurulmuştur. Hisarın kulelerini birleştiren duvarların kuzeyden güneye uzunluğu 250 metredir. Doğudan batıya uzunluğ ise 125 metre civarındadır. Hisarın dört ana kapısı ve bir de tali kapısı vardır.
Güneye bakan kulenin etrafında cephane ve erzak mahzenlerine giden yollar mevcuttur. Bu yolların ucunda iki gizli kapı bulunmaktadır. Rumeli Hisarı'nın irili ufaklı 13 adet burcu bulunmaktadır. Saruca ve Halil Paşa kuleleri dokuz katlıdır. Zağanos Paşa Kulesi ise sekiz katlıdır.
Rumeli Hisarı, bugün açık hava tiyatrosu ve müze olarak kullanılmaktadır. Hisar'da açık sergi yapılıp, sergi salonu bulunmamaktadır. Hisarın tarihi malzemeleri bahçe kısmında sergilenmektedir.
Rumeli Hisarı, İstanbul'un Sarıyer ilçesinde bulunmaktadır. Fatih Sultan Mehmet köprüsünün altındadır.
Yorum Yap