Türkiye'de genelde yazlık bölgeler dikkat çekse de doğuda keşfedilmeyi bekleyen çok sayıda tarihi mekan mevcut. Özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi, sizleri tarihe derin bir yolculuğa gönderiyor. Bu bölgede görülmesi gereken eşsiz güzellikler, hiç şüphesiz zihninizde derin izler bırakacaktır. Bu tarihi yapıları gezerken aynı zamanda bölgedeki yöresel lezzetlerle güzel anlar yaşayabilirsiniz. Eğer hala karar veremediyseniz, GAP turunda gezilecek yerler konusunda sizlere bu yazımızla rehberlik etmeye hazırız.
Tarihe meraklı insanlardansanız GAP turu sizler için hazine değerinde. Yıllar boyunca korunarak bugüne gelmiş bu eşsiz yapıları keşfederken tarihe güzel bir yolculuk yapacaksınız. Zihinlerinize kazınacak GAP turunda gezilecek yerler rotasına hazırsanız başlayalım.
1. Nemrut Dağı
Adıyaman ilinin Kahta ilçesinde yer alan Nemrut Dağı, UNESCO'nun dünya mirası listesinde yer almaktadır. Yüksekliği yaklaşık 2150 metredir. Devasa heykelleri ve kitabeleriyle Kommagene Krallığının bölgesi olan Nemrut, bu listeye 1987 yılında girmiştir. Kommagene Krallığı, Büyük İskender'in imparatorluğunun parçalanması üzerine kurulan krallıklardan biridir.
Nemrut Dağı, Helenistik döneme ait yapıların kalıntılarını bünyesinde barındırmaktadır. Kitabelere göre, I. Antiochus bölgede kutsal alanlar inşa ettirmiştir. İnşa ettirdiği yapılar; anıt mezarlar, tümülüs ve çeşitli kutsal tapınaklardan oluşmaktadır. Tümülüslerin etrafını çevreleyen bu kutsal alanlarda; yazıtlar, heykeller ve kabartmalar bulunmaktadır.
Bu alanlar Doğu, Batı ve Kuzey terasları olarak adlandırılmaktadır. Doğu ve Batı teraslarında yer alan heykeller arasında tanrılara ait beş heykel bulunmaktadır. Aralarında I. Antiochus'un heykeli de yer almaktadır. Heykel sıralaması aslan ve kartal heykelleriyle başlar. Aslan yeryüzündeki gücü, kartal ise göklere ait olan gücü simgelemektedir.
Doğu terası; Sunak, Tanrılar ve Atalar galerisinden oluşmaktadır. Doğu ve Batı teraslarındaki heykellerin dizilimi aynıdır. Doğu terasındaki tahtlar, Batı terasında ise heykel başları sağlam durumdadır. Burada heykellerin tahtlarını oluşturan taş blokların arkasında uzun bir yazıt bulunmaktadır. Bu kült yazıt nomos olarak adlandırılıp, 237 satırdan oluşmaktadır. Bu yazıt I. Antiochus'un vasiyetnamesi olarak nitelendirilir. Yazıtta, kutsal alan hakkında bilgiler ve dönemsel hükümler yer almaktadır.
Doğu terasındaki heykeller, Kommagene krallığını çevreleyen kültür ve dinlerin özelliklerini taşımaktadır. Buradaki Pers ve Zerdüşti heykeller Yunan tanrılarıyla benzeşmektedir. Kuzey terasında ise tamamlanmamış stel ve kaideler bulunmaktadır. Kuzey terası, Doğu ve Batı teraslarının arasındaki tören yoludur.
Dağın tepesinde Antiochus için yapılan piramit mezar 50 metre yüksekliğindedir. Bu yükseklik, çakıl taşlarıyla oluşturulmuştur. Antiochus öldükten uzun bir süre sonra, Romalılar Kommagene krallığını yok etmiştir. Dağın tepesindeki anıt mezar ise 1881 yılında Alman mühendisler tarafından keşfedilene kadar bilinmiyordu.
2. Balıklı Göl
Balıklı Göl, peygamberler şehri olarak bilinen Şanlıurfa'da yer almaktadır. Hazreti İbrahim'in doğup büyüdüğü ve Kral Nemrut tarafından ateşe atıldığı yer olarak bilinmektedir. Özellikle sonbaharda adeta bir görsel şölen haline gelen Balıklı Göl, mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri.
Balıklı Göl, dünyanın en büyük doğal akvaryumu olarak bilinmektedir. Gölün uzunluğu 150 metre, genişliği 30 metre ve derinliği 5 metre civarındadır. Aynı zamanda önemli inanç merkezlerinden biridir. Yılın her döneminde yoğun ilgiyle karşılaşan tarihi alan hikayesiyle de dikkat çekiyor. Ziyaretçiler göldeki balıklara yem verip, kutsal mekanları ziyaret ediyor. Devamında Urfa Kalesi'ne çıkan turistler, şehri tepeden izleme şansı buluyor.
Kalenin eteğindeki doğal mağaralarda açılan kafelerde yorgunluğunu atan turistler, adeta geçmişe yolculuk yapıyor. Akşamları özel ışıklandırma sistemiyle bir renk cümbüşüne dönen Balıklı Göl, görsel bir şölen haline geliyor. Yerleşkede bulunan Aynzeliha Gölü de ziyaretçilerin ilgisini bir hayli çekmekte.
Bu eşsiz tarihi mekanın hikayesine bir göz atalım. Rivayete göre bölgeye Nemrut isimli bir kral hükmetmektedir. Kral halkına sürekli zulüm eder. O dönemde Nemrut'un büyücüsü krala "bu yıl doğacak bir çocuk senin hükümdarlığını bitirecek." der. Bu olayın üzerine Nemrut o yıl doğan bütün çocukları öldürür. Bir tanesi hariç. Hazreti İbrahim.
Hz. İbrahim büyüdükçe Nemrut ve putlara karşı gelmeye başlar. Mücadelesi git gide büyür. En sonunda cezalandırılmak için mancınıkla bir ateşe atılır. Bunun üzerine Allah ateşe; "Ey ateş! İbrahim'e karşı serin ve zararsız ol" şeklinde buyurur. Ateş suya, odunlar da balıklara dönüşür. O günden sonra balıklara ve göle kimse dokunmaz. Göl büyük bir saygıyla ziyaret edilir.
Balıklı Göl'e ulaşım çok kolaydır. Şehrin tam merkezinde yer aldığı için her yerden ulaşım aracı bulmak mümkündür.
3. Midyat
Midyat; tarihi konakları, kiliseleri, camileri ve mimarisiyle Anadolu'nun en eski yerleşim yerlerinden biridir. Geçmişte farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış bu kent, farklı mezheplerden insanların yaşadığı eşsiz bir yerdir. Bu coğrafyada Türkler, Kürtler, Süryaniler, Araplar ve Ezidiler bir arada huzurla yaşamışlardır. Dolayısıyla birçok kültür ve inanışın kalıntıları bölgede mevcuttur.
Midyat'ın geçmişi MÖ 2000 yılına kadar gitmektedir. Orta Asya'dan Anadolu'ya göç eden Eti Türkleri bölgeye yerleşmiştir. Bölgeyi mağara şehri tarzında inşa etmişlerdir. Midyat'ta bulunan yeraltı mağaraları o dönemlerde barınak olarak kullanılmıştır. Midyat daha sonra sırasıyla; Komuk Türkleri, Makedonyalılar, Persler, Romalılar ve Araplara ev sahipliği yapmıştır.
Bölgeye uzun dönem hristiyanlık hakimken, MS 6. yüzyıldan itibaren Arap akınları başlamıştır. Midyat isminin çıkış noktasıyla ilgili farklı görüşler mevcuttur. Bunların arasında en yaygını, matiate kelimesinden türediği yönünde olandır. Matiate, mağaralar şehri anlamına gelmektedir. MÖ 9. yüzyılda, Asur yazıtlarında Matiate adının geçmesi bu düşünceyi daha güçlü hale getirmektedir.
Midyat, Estel ve Eski Midyat olmak üzere iki ayrı yerleşim yerinden oluşmaktadır. Eski Midyat'ta evler kalker taşlarından inşa edilmiştir. Dark sokakları ve kiliseleri mevcuttur. Bölgedeki camiler, kiliseler, hanlar ve manastırlarda yüzyıllardan kalma taş işçiliğini yakından inceleyebilirsiniz.
Midyat'ta gezilmesi gereken ilk yerlerden biri de Midyat Devlet Konukevi'dir. Üç katlı bir yapıya sahip olan tarihi konak taş işçiliğinin gözler önüne serildiği yapılardan biridir. Geçmişte Sıla dizisine ev sahipliği yaptığı için Sıla Konağı olarakta bilinir. Midyat Konukevi'ni 2 TL giriş ücreti ile ziyaret edebilirsiniz.
Bölgede, ilçe halkının yaşamını sergileyen eserlerin bulunduğu Estel Halk Evi'de yer almaktadır. Burası da Midyat'ın tarihini çok iyi yansıtan yerlerden biridir. Ardından Midyat'ın yöresel lezzetlerinin sunulduğu Gelüşke Han'da yorgunluğunuzu atabilirsiniz.
Turabdin bölgesi, Süryaniler için kutsal sayılmaktadır. Midyat da bu bölgede bulunduğu için, birçok kilise ve manastıra ev sahipliği yapmaktadır. Mor Şmuni, Mor Barsavmo ve Mor Şarbel kiliseleri bölgenin en ihtişamlı yapıtlarındandır. Ancak bazı kiliseler bakımsız kalıp harabe durumuna gelmiştir. Bölgede bulunan Mor Gabriel Manastırı, dünyanın en eski Süryani manastırıdır. Mor Gabriel Manastırı, sadece rehberli turlar eşliğinde ziyaret edilebilmektedir.
Midyat, telkari sanatının hala devam ettirildiği nadir yerlerden birisidir. Telkari sanatı, gümüşün el ile özel işlemesiyle yapılmaktadır. Bu sanatın tarihi yüzyıllar öncesine dayanmaktadır. Midyat'ın merkezinde bulunan Kuyumcular Çarşısı'nda telkari satan birçok dükkan bulunmaktadır. Buralardan anlamlı hediyelik eşyalar alabilirsiniz. Dilerseniz telkari atölyelerini ziyaret edip, sanatın icrasını yakından izleyebilirsiniz.
Midyat'ın en ünlü kültürel öğelerinden biri de Süryani şarabıdır. Farklı şekillerde hazırlanan şaraplar, bölgede yetişen üzümlerden yapılmaktadır. Ayrıca bölgede yaşamış medeniyetlere ait kalıntıları görmek isterseniz, Midyat Kent Müzesi'ne mutlaka gitmelisiniz.
4. Medusa Cam Eserler Müzesi
Medusa Cam Eserler Müzesi, Türkiye'nin ilk özel cam eserler müzesidir. Müzede bulunan eserler 15 yıllık çalışma sonucu bir araya toplanmıştır. Müze, Gaziantep Kalesi çevresinde eski üç Antep evinin restore edilip düzenlenmesiyle oluşturulmuştur. Müze binası altı odadan oluşmaktadır. Odaların beş tanesinde sergi yapılmaktadır. Birinde ise eserler kopyalanıp ziyaretçilere sunulmaktadır. Müzede sergilenen başlıca eserler şunlardır:
- Eski Tunç Çağı'ndan kalma bronz figürler
- Roma döneminden kalma bronz eserler
- Altın takılar
- Kil mühür baskıları
- İslami dönemden kalma altın sikkeler
- 150000 yıllık bir tam fosilleşmemiş bir mamutun çene ve omur kemiği
- Roma ve İslami dönemden kalma cam şişeler
- Fenikelilere ait cam amforalar
- Romalılara ait cam bilezikler ve pişmiş toprak kandiller
- Roma ve İslami dönemden kalma cam ve taştan yapılmış kolyeler
- Roma kültürüne ait kulplu ve kulpsuz sıvı kapları.
Medusa Cam Eserler Müzesi'nde 4000 civarında eser sergilenmektedir. Bunların yüzde yetmişini cam, yüzde yirmisini pişmiş toprak ve bronz, yüzde onunu altın eserler oluşturmaktadır. Müzenin bahçesinde bir cam ocağı bulunmaktadır. Burada cam ustası eserlerin kopyalarını hazırlayıp ziyaretçilere sunmaktadır. Müzede farklı sanatların icra edildiği atölyeler de bulunmaktadır. Bunlar Süryani ustaların çalıştığı; gümüş telkari, sedef ve cam boncuk atölyeleridir. Ayrıca antika eserlerin satışa sunulduğu antika satış mağazası da müzenin bölümleri arasında yer almaktadır.
5. Antakya Kalesi
Antakya Kalesi, Asi nehrinin kıyısında denizden 440 metre yükseğe konumlanmıştır. Tepede bulunan kentin Büyük İskender dönemine ait olduğu varsayılıyor. Dolayısıyla tarihi yaklaşık olarak MÖ 350'li yıllar olarak tahmin edilmektedir.
Kale ve şehir, Büyük İskender'in komutanlarından biri Seleukos tarafından inşa edilmiştir. Deprem kuşağında yer alan bölge birçok kez yıkılarak bugünkü halini almıştır. Tarihi kaynaklara göre kentin en görkemli dönemleri 6. yüzyıla denk gelmektedir. O dönemlerde kalenin dev surları ve bir de kulesi vardı. Ancak bunların neredeyse tamamı günümüze ulaşamadı.
Antakya Kalesi, İstanbul surlarından sonra ülkemizin en uzun surlarına sahip yapısıdır. Bu kaleyi birçok medeniyet uzun yıllar kullanmıştır. Bunlar arasında Bizans, Roma ve Osmanlı gibi büyük medeniyetler de yer almaktadır. Surların uzunluğu 23.600 metredir ve batısında Asi nehri bulunmaktadır. Adı Hatay Kalesi olarak da geçmektedir.
6. Hasankeyf
Hasankeyf, iki tarafını Dicle nehrinin ayırdığı tarihi bir ilçedir. Mezopotamya bölgesinde yer almaktadır. Tam ortasından Dicle nehri geçer ve binlerce mağarası vardır. Adı, kayaların oyularak yapıldığı evleri sebebiyle, Kayalar Şehri anlamına gelen Hısn-ı Keyfa'dan gelmiştir. Kent Osmanlı yönetimine geçtikten sonra Hısnıkeyf adını almış, daha sonra Hasankeyf'e dönüşmüştür. Bölgeden bölgeye değişmekle beraber farklı isimlerin de kullanıldığı bilinmektedir.
Hasankeyf'in kimler tarafından ve ne zaman kurulduğu kesin olarak bilinmemektedir. Ancak bölgede bulunan binlerce mağara, çok eski zamanlardan kalma olduğunu göstermektedir. Tarihi kaynaklara göre, Hasankeyf Kalesi'nin yapılışı MS 4. yüzyıla denk gelmektedir. Bizans imparatoru Konstantinos, Diyarbakır çevresini fethetmiştir. Bölgenin korunması için iki tane kale inşa ettirmiştir. Bu kalelerden biri Hasankeyf Kalesi'dir. Kale daha sonra, Sasaniler ile ilişkilere dayalı olarak yeniden güçlendirilmiştir.
Hasankeyf, MS 639 yılında Emeviler'in eline geçmiştir. Daha sonra Abbasilerden Osmanlılara kadar birçok medeniyet bölgede hakimiyet kurmuştur. Hasankeyf en iyi dönemini Artuklular zamanında yaşamıştır. Bu altın dönemden kalma birçok eser bugün şehrin merkezinde sergilenmektedir. 6 bin yıllık kültürel geçmişe sahip Hasankeyf'in ev sahipliği yaptığı uygarlıklar şunlardır:
- Sümerler
- Akadlar
- Babiller
- Asurlar
- Medler
- Persler
- Bizanslılar
- Emeviler
- Abbasiler
- Hamdaniler
- Artuklular
- Mervaniler
- Selçuklular
- Eyyubiler
- Moğollar
- Osmanlılar
- Türkler.
Zamanında bulunduğu bölgenin ilim ve kültür merkezi olan Hasankeyf, bugün ulaşım yolları yüzünden özelliğini kaybetmiştir. Bölge zengin tarihi sebebiyle 1981 yılında sit alanı ilan edilip koruma altına alınmıştır. Ancak GAP projesi kapsamında yapımına karar verilen baraj gölleri sebebiyle bölge sular altında kalacaktır. Hasankeyf'in korunmasıyla ilgili çeşitli çalışmalar yapılmaktadır.
7. Harran Ovası
Harran Ovası, Şanlıurfa'nın güneydoğusunda yer almaktadır. Ülkemiz açısından tarihi değeri oldukça yüksektir. Toprağın en verimli olduğu bölgedir. Şehir merkezine 44 kilometrelik bir mesafede yer almaktadır. Her yıl ziyaretçi akınına uğramaktadır. Hz. İbrahim'in kenti olarak bilinen bölgede çok fazla arkeolojik çalışma yapılmaktadır. Bölgenin adı 4000 yıldır hiç değişmemiştir. Bugün hala Harran ismiyle anılmaktadır.
Önemli ticaret yollarının kesiştiği bir bölgede olduğundan dolayı her dönem dikkatleri üzerine çekmeyi başarmıştır. Tarihte Mezopotamya putperestlik merkezi olarak da kullanılmıştır. Tarihi değerleriyle beraber Harran, mutlaka görülmesi gereken yerlerden biridir.
8. Dülük Antik Kenti
Dülük Antik Kenti, ilk yerleşimi 600 bin yıl öncesine dayanan tarihi bir yerleşim yeridir. Antik Kent ve Kutsal Alan olmak üzere iki bölgeye ayrılmaktadır. Antik Kent, Dülük Köyü'nün Keber Tepesi'nin altında yer almaktadır. Kutsal Alan ise, Dülük köyünün Dülük Baba tepesinde yer almaktadır.
Dülük Mitras Tapınağı, 1997 - 1998 yılları arasında yapılan çalışmalarla ortaya çıkarılmıştır. Anadolu'daki Mitras Yeraltı Tapınağı'nın ilkidir. Keber Tepesi'nin karşı noktaları antik yerleşmenin mezarlık yeridir. Bu bölgede çok sayıda kayalara oyulmuş mezarlık bulunmaktadır. Mezarların içinde çeşitli kabartmaların olduğu lahitler yer almaktadır.
Keber Tepesi'nde yapılan çalışmalar sırasında Alt Paleotik Dönem'e ait aletler ve bu aletlerin atölyeleri bulunmuştur. O dönemlerde barınmak için kullanılan Şarklı Mağara'nın, MÖ 600 bin yıllarına dayanan geçmişi bulunmaktadır. Bizans devrinde, Dülük Kenti kutsal şehir konumunu bırakıp başpiskoposluk konumuna geçmiştir. İslam akınları sonrası oldukça zarar gören bölge dini merkez özelliğini kaybetmiştir.
9. Dara Harabeleri
Dara Harabeleri, Mardin şehrinin güneydoğusunda yer almaktadır. Bölge, Eski Mezopotamya'nın en ünlü kentidir. Bugün ise orta büyüklükte bir köy haline gelmiştir. Dara Harabeleri, kayalar içine oyulmuş ve çevresi 10 km civarına ulaşan geniş bir alana yayılmıştır. Kentin içinde bulunan tarihi kalıntılar arasında;
- Kiliseler
- Saraylar
- Çarşılar
- Depolar
- Zindanlar
- Tophane
- Su bendi izleri hala görülebilmektedir.
Mardin'in Nusaybin yolu üzerinde yer alan 5. yüzyıldan kalma Dara Harabelerinde çok sayıda mezarlar bulunmuştur. Mezarların Pers ve Babil krallıklarına ait olduğu bilinmektedir. Bu antik şehir, Dara ile Büyük İskender'in arasında gerçekleşen savaşa ev sahipliği yapmıştır. Hatta şehrin ismi Pers Kralı III. Dara'dan gelmektedir. Kentte bulunan tarihi kalıntılara bakıldığında, Dara'nın çok büyük hazinelere sahip olduğu ortaya çıkmaktadır.
Kentte bulunan birçok kilise figürü, bölgenin zamanında Hristiyanlık etkisi altında olduğunu göstermektedir. Dara tarihi boyunca farklı farklı dinlere ev sahipliği yapmıştır. Kentteki bu din çeşitliliği beraberinde çatışmaları da getirmiştir. Bu nedenle bugün farklı dinlerden sembolik kalıntılara rastlayabiliyoruz.
Tarihi kaynaklara göre İpek Yolu, antik kentin içinden geçmektedir. Dara, Mezopotamya'nın ilk barajının kurulduğu kent olarak bilinmektedir. Bütün rastlanılan su çalışmaları, kentin bir su medeniyeti olduğunu göstermektedir. Harabenin yakınlarında bir su bendi bulunmaktadır. Bu yapı tarihsel süreç içerisinde çeşitli işlemlerde kullanılmıştır.
Yorum Yap